be worth
1. -in kıymeti/değeri (belirli bir miktar) olmak; (belirli bir miktar) değerinde olmak: This candlestick´s worth approximately thirty million liras. Bu şamdanın değeri aşağı yukarı otuz milyon lira. This house is worth sixty billion liras. Bu evin değeri altmış milyar lira. 2. (birinin) mal varlığı (belirli bir miktar) olmak: He´s worth around fifty billion liras. Onun mal varlığı elli milyar kadar. 3. -e değmek: Is it worth this much trouble? Bu kadar zahmete değer mi? Yes, it´s worth the effort. Evet, zahmete değer. It´s worth seeing. Görülmeye değer.